Bağırsaktan Beyne: Mikropların Sınırı Var mı?

Vücudumuzda, bizden daha çok mikroorganizmaların var olduğu konusunda artık hemfikiriz. Peki, açlık ve haz duygusunda onların da rolü var mı? 

Olmaz mı!

Mikroorganizmaların, sağlıklı olsun veya olmasın, “aşerme” duygusunu tetiklediği artık biliniyor.

Mikroorganizmaların kendine ait bir iştahları bulunuyor; bazıları şeker severken, bazıları yağ veya karbonhidrat, posa seviyor. Mikroorganizmaların favori besinlerini seçmeleri ve bizlerin besin tercihlerini etkileyecek, kendilerine has 2 temel tekniği bulunuyor;

  • Toksin salgılayabilir ve bizi daha kötü hissettirebilirler.

  • Tat alma düzenimizi değiştirerek, ‘aşerme’ dediğimiz, şiddetli şekilde bir besine olan ihtiyacımızı artırabilirler. Bunu yaparken, opioid ve kanabinoid reseptörleri artırıp, dopamin ve seratonin gibi nörotransmitter üretimini sağlarlar. 

  • Aşerme ve Duygudurum


    Hangi besini tercih ettiğimiz, ne hissettiğimiz ile yakından ilişkilidir. Beyin- bağırsak ilişkisine bakıldığında, mikrobiyotamızın ürettiği birçok farklı nöroaktif bileşen ile duygu durumumuzu ve yeme davranışımızı etkileyebilir.


    Sağlıklı, doğru besinler ile beslenmiş bir mikrobiyota, zararlı patojenlere karşı durabilmektedir. Akdeniz tipi beslenme dediğimiz, tam tahıllar, sağlıklı yağ kaynakları, meyve ve sebzeler, yeterince süt ve et ürünleri tüketimi ile sağlıklı bir mikrobiyota profili oluşturulabilir. Bu sayede, inflamasyon ile birlikte anksiyete ve duygu durum değişikliği riski azalmaktadır. Diğer yandan, batı tipi diyet denilen, fazla miktarda basit şeker, doymuş yağ, tuz ve az miktarda diyet posası içeren beslenme çeşidi ile mikrobiyotada dengesizlik oluşur ve obezite, anoreksiya, depresyon veya anksiyete geliştirme riski artmaktadır. 


    Akdeniz veya Batı tipi diyetler…beslenme örüntümüze yönelik tercihimizi yaparken, karar vericinin biz olduğunu sanıyoruz. Halbuki, mikropların bu konuda bizden daha çok söz sahibi olduğu söylenebilir. Bu yüzden, mikroorganizma dengesizliği oluşmadan önce, onlar hakkında doğru bilgiye sahip olmamız gerekmektedir.


    Ne yapılmalı?


    Mikroorganizmaların ömrü genelde kısa olduğu için, mikrobiyota ortalama her yarım saatte bir değişmektedir. Buna ek olarak, yediğimiz her bir besin, mikrobiyotamızı değiştirir; besin içeriğine bağlı olarak belli tür mikroorganizmalar artabilir veya azabilir. 


    Bu sebeple, fazla miktarda şeker, tuz veya doymuş yağ içeren bir besine ‘aşeriyorsak’, mikrobiyotamızı yeniden yapılandırmamız gerektiğini bilmeliyiz. 


    • Mikrobiyota sağlıklı besinlerin çeşitliliğini sever; farklı renklerde sebze ve meyveler, tam tahıllı ürünleri vb. yararlı mikroorganizmaları artırmakta en önemli etkilerden birisidir.
    • Diyet posası artırılmalıdır; posası yüksek meyve ve sebzeler (bezelye, pırasa, kuşkonmaz, şeftali, kırmızı meyveler, vb.) baklagiller (kuru fasülye, nohut, mercimek,vb.) ve tam tahıllı ürünler (ekmek, makarna, yulaf, bulgur, vb.)  gibi besinler ile günlük posa alımı artabilir.
    • Daha sağlıklısı ile değiştirin; tatlı besinler yemek istediğinizde, meyveler ile değiştirebilirsiniz. 
      • Egzersiz sadece vücut ağırlığı kaybı için değil, mikroorganizma dengesi için de önemlidir. Günde sadece 15 dakika yürüyüş bile, mikroorganizmanızda yararlı bakterilerin artışını sağlar.


      Kaynak: From the gut to the brain: how do microbes affect your cravings? // Scott C. Anderson