İşin Uzmanı: Psikolog Pelin Özgür Polat

Merhaba Pelin Hanım, öncelikle sizi biraz yakından tanıyabilir miyiz?


Merhaba. Ben Pelin Özgür Polat, sağlık psikoloğuyum ve Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Psikoloji
Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyorum. 2008 yılında Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldum ve aynı yıl klinik psikoloji yüksek lisans eğitimime başladım. Eğitimim sırasında, M.E.B. tarafından verilen yurtdışı eğitim bursuna (YLSY) hak kazandım ve 2011 yılında King’s College London’da lisansüstü eğitime hazırlık amaçlı bir yıllık Biomedical Science and Scientific English programına katılmak üzere Londra’ya gittim. Ardından da İskoçya’da University Of St Andrews çatısı altında sağlık psikolojisi yüksek lisans ve doktora programlarında eğitim yolculuğuma devam ettim. 2019 yılında da üniversitede göreve başladım ve halen, psikolojinin farklı alt alanlarına yönelik derslerin yanı sıra, Tıp Fakültesi’nde iletişim koridorunda yer alan Sağlık İletişimi derslerini de yürütmekteyim. Akademik çalışmaların dışında, psikoterapi eğitimime devam ederek mesleki gelişimimi sürdürüyorum.
Hangi alanlarda çalışmalar yapıyorsunuz?
Sağlık psikolojisi klinikten toplumsal düzeye varan oldukça geniş çalışma alanlarına sahip. Bu alanların içinde ben özellikle koruyucu ve riskli sağlık davranışlarının altında yatan mekanizmaların araştırılması ve davranış değişimi için uygun müdahale yöntemlerinin geliştirilmesi üzerinde çalışıyorum. Bu
sayede fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme ve uyku gibi koruyucu sağlık davranışlarının hem bireysel hem toplumsal düzeyde teşvik edilmesi ve değiştirilmesi için etkili müdahalelerin tasarlanması ve uygulanmasına katkıda bulunmayı hedefliyorum. Ayrıca, başta hekimler olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarının hastalarla ve toplumla sağlıklı iletişim kurabilmesi ve sürdürebilmesinde rol oynayan etkenleri inceleyerek kanıta dayalı sağlık iletişimi eğitim programlarının oluşturulması ve mevcut eğitimin geliştirilmesi için de çalışmalar yürütüyorum.


Sağlık Psikolojisi alanında İskoçya’da yüksek lisans ve doktora yaptınız. Bu programa kimler dahil ediliyor? Ne tür dersler aldınız? Size neler kattı?
Birleşik Krallık genelinde Sağlık Psikolojisi eğitiminin birinci basamağı olan yüksek lisans programları psikoloji ardalanına sahip veya sağlıkla ilişkili alanlarda eğitim almış herkesin uzmanlık için başvurabileceği bir alan. Ancak devamında, doktora eğitimi için iki temel yol haritası bulunuyor.

Bunlardan ilki, SP eğitiminin ikinci basamağını oluşturan, Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) bünyesindeki hastanelerde görev aldığınız, klinik çalışma alanındaki doktora programı. Buradan mezun olduğunuzda NHS hastanelerinde sağlık psikoloğu olarak çalışabiliyorsunuz. İkincisi ise büyük ölçüde akademik düzeyde çalışmalarınızı yürütebileceğiniz, araştırma üzerine temellenen doktora programları. Ben doktora sonrası çalışma planım dahilinde ikinci yolu izlemeyi tercih ettim. Alandaki eğitimim sırasında davranış değişimi kuram ve uygulamaları, hasta-hekim iletişimi, biyolojik psikoloji, epidemiyoloji ve istatistik ve araştırma yöntemleri konularında dersler aldım ve farklı klinik ve kurumlarda staj yaptım. Ayrıca fiziksel aktivite ve davranış değişimine yönelik birçok eğitim ve çalışma grubuna katıldım. Tüm bu eğitimler bana sağlığa, hastalığın varlığı ya da yokluğu olarak değil, psikolojik, sosyal ve kültürel etkenlerin de rol oynadığı bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmanın ne kadar önemli olduğuna ilişkin bir anlayış kazandırdı. Ayrıca hasta olmanın birey için ne anlama
geldiğini, bireyin yaşam biçimini ve kalitesini nasıl derinden etkilediğini anlamaya çalışmak elbette ki empati kurma becerimi büyük ölçüde geliştirdi. Benim için bir diğer önemli kazanım da araştırma yürütürken edindiğim bilimsel ve eleştirel düşünme biçimi ve bakış açısını hem mesleki hem günlük yaşamımda uygulama alışkanlığı edinmek oldu.


Beslenme değişikliğine yönelik müdahalelerde psikologlar ile diyetisyenler birlikte çalışmalı mı? Nasıl bir araya gelebilirler? Biz Beslenme Enstitüsü olarak nasıl bir katkıda bulunabiliriz?
Kuşkusuz, beslenme alışkanlığı kişinin psikolojik süreçlerinden ve sosyokültürel faktörlerden bağımsız düşünülemez. Sadece beslenmenin biçimine odaklanırsak kişinin yaşam biçiminin, sosyal hayatının dahi etkilenebileceği gerçeğini göz ardı etmiş oluruz. Özellikle bizim ülkemizde yemek yemek büyük ölçüde sosyal bir etkileşim aracıdır: arkadaşlarımızla eğlenmek için yemeğe çıkarız, özel günlerde büyük sofralarda yakınlarımızla bir araya geliriz, aile için önemli konuları sofrada tartışırız, uzun zamandır görüşmediğimiz insanlarla yemeklerde bir araya geliriz, güzel havalarda pikniğe gideriz, hatta sevgimizi bile “yerim seni” diyerek gösteririz. Yiyecek ikram etmek veya tabağımızdaki yemeğin tamamını bitirmek çoğu zaman o kişiye verdiğimiz değerin sözsüz bir ifadesi olduğunda, aynı zamanda bir iletişim biçimi haline gelir. Beslenme değişikliğine yönelik alanyazında önerilen modellerin tümü bu etkenleri farklı açılardan ama birlikte ele alarak, müdahale programlarının etkililiğini arttırmayı amaçlar. İster bireysel ister toplumsal düzeyde olsun, zamanın ve kaynakların doğru kullanımı için tüm müdahale programlarının hazırlanmasında bu konuda uzman psikologlarla çalışılmasını öneriyoruz. Beslenme Enstitüsü’nün bu açıdan önemli bir katkısı, özellikle toplumun beslenme konusunda doğru bilgilendirilmesi, sağlıklı beslenmeye ilişkin bilimsel dayanağı olmayan düşüncelerin, doğru bilinen yanlışların değiştirilmesi ve beslenme ve sağlık ilişkisinin doğru anlaşılması için bilimsel bilginin hedef kitlelere uygun iletişim kanallarıyla, etkili biçimde aktarılabilmesi için psikologlarla düzenli bilgi alışverişinde bulunması ve ortak projeler tasarlayarak bu paylaşımın toplumsal yarar getiren uygulamalara dönüşmesine yardımcı olması olacaktır. Bu işbirliğinin bir parçası olarak, aynı zamanda, diyetisyenlerin mesleki ve kişisel gelişim ihtiyaçlarına yönelik seminer ve eğitimlerin düzenlenmesi de yararlı olacaktır.


Diyetisyenler ile danışanları arasındaki iletişimde, diyetisyenler nasıl olmalı?
Beslenme alışkanlıklarını değiştirmek her zaman her iki taraf için de zorlayıcıdır. Danışanlar, beslenmenin yaşamlarındaki yerine göre, bu değişim sürecinde duygusal dalgalanmalar yaşayabilirler; özellikle de danışanın beslenme tercihi duygusal bir ihtiyacı da doyuracak nitelikte olduğunda. Danışanların öz yeterlikleri, devam edebileceklerine yönelik inançları süreç içinde zayıflayabilir. Bazen sosyal çevrelerinden ihtiyaç duydukları kadar destek bulamayabilirler. Sonuçta, çocuksu bir çabayla ufak kaçamaklar yapmak, beslenme programının dışına çıkmak isteyebilirler. Bu da danışanın diyetisyeninden karşılık verilmesi güç bir duygusal talepte bulunması anlamına gelebilir. Süreç içinde danışanla kurulan empati, sempatiye dönüştüğünde; örneğin, onunla birlikte üzülmenin yerini onun için üzülmek aldığında, diyetisyen mantığı yerine duygularıyla karar alabilir. Bu da profesyonel iletişimin yara almasına, sürecin öneminin azalmasına neden olur ve danışanla diyetisyen arasındaki mesleki ilişki yerini arkadaşlık ilişkisine bırakabilir. Sonuçta beslenme alışkanlıkları, danışan için bir sağlık sorunu veya riski olmaktan çıkar ve keyfi bir hizmet alımına dönüşür; böylece, sağlık hedefleri her iki taraf için de eskiden olduğundan daha zor ulaşılır hale gelir. Tüm bunları önlemenin bir yolu, diyetisyen-danışan ilişkisinin doğası olan mesleki profesyonelliği koruyacak şekilde, empati ve etkin dinleme becerilerini kullanarak iletişimi sürdürmektir. İletişimde diyetisyenin kararlı ve tutarlı bir duruşunun olması da profesyonelliği destekler.

Diyetisyen-danışan ilişkisinin niteliği dışında, önemli olan bir diğer konu da iletişimin içeriğidir. Sağlık iletişiminin olmazsa olmazı, doğru ve yeteri kadar bilgiyi, doğru zamanda, mümkün olan en açık ve anlaşılır biçimde iletmektir. Burada etkili iletişim öğünümüzü hazırlarken kullanabileceğimiz beş temel
malzemeden oluşan bir reçetemiz var: Birinci malzememiz açıklık. İlettiğiniz bilginin anlaşılır olması, yanlış anlamaların ve hatalı uygulamaların önüne geçecektir. İkincisi, iletişimin kısa ve öz olmasıdır. Danışana tek seferde çok fazla bilgi yüklediğinizde hem tamamını takip etmekte ve hatırlamakta zorlanır hem de kendisi için neyin önemli olduğunu ayırt edemeyebilir. Bu nedenle yönergelerinizi mümkün olduğunca kısa ve net tutmaya çalışın. Üçüncü malzememiz ilettiğiniz mesajın bağlama uygunluğu. Beslenmeye ve davranışların sonuçlarına ilişkin danışana verdiğiniz bilgilerin danışanın nitelikleri ve koşullarıyla uyumlu olması gerekir. Örneğin, bir çocuğa nasıl yemek pişireceğiyle ilgili bilgi vermeniz nasıl uygun olmayacaksa, diyabeti olan kişiye şeker tüketiminin etkileriyle ilgili bilgi vermeniz de aynı şekilde gerekli olmayacaktır. Her danışanın ihtiyaç duyacağı bilgi farklıdır ve görüşmelerde bunun dışına çıkmamak hem zamandan hem enerjiden tasarruf etmenizi sağlar. Dördüncüsü, mesajın etkililiğidir. Bellek süreçlerinde ilk ve son verilen bilginin daha kolay hatırlandığını göz önünde bulundurduğumuzda, önemli bilgileri görüşmenin başında vermek ve sonunda tekrarlamak hatırlanmayı kolaylaştıracağından etkililiğini arttıracaktır. Gerektiğinde görsel materyal kullanmak, verdiğiniz bilgiyi örneklendirmek,
Sonuncu malzeme ise ilettiğiniz mesajın kişi için değeridir. Danışanların diyetisyene başvurma sebepleri benzer görünse de her danışan biriciktir; beslenme biçimini ve alışkanlıkları değiştirmek herkes için duygusal ve bilişsel açıdan farklı anlamlar ifade eder. Bunun farkına varmak ancak danışanı iyi dinleyerek, tanımaya ve anlamaya çalışarak mümkün olur. Bir kez farkına vardığınızda da danışan için neyin en önemli olduğunu bilir ve ilettiğiniz mesajlarda bu konuyu vurgulayarak danışanın motivasyonunu koruyabilirsiniz.

Her bir malzemeden ne kadar kullanılacağı danışanın yaşına, cinsiyetine, sosyoekonomik düzeyine, o anki psikolojik durumuna göre değişecektir. Diyetisyenin kendine özgü iletişim biçimi, kelime seçimi, deneyimi ve hastaya yaklaşımı da bu reçeteyi lezzetlendiren baharat karışımlarıdır. Yemeği hazırlamak size kalmış.


Diyetisyenlerle ortak çalışma yapmak hakkında düşüncelerin nelerdir? Evet ise, hangi konularda çalışmak isteyenler seninle iletişime geçebilir? 
Sağlık davranışı değişimi bağlamında diyetisyenlerle ortak çalışmalar yürütmekten ve bunları bilimsel bilgiye dönüştürmekten memnuniyet duyarım. Özellikle beslenme davranışını değiştirmede kolaylaştırıcı etkenlerin ve değişimin önündeki engellerin anlaşılması ve bunların bireysel veya toplumsal müdahale programlarının tasarlanması için kullanılması konusunda destek vermeye hazır olduğumu meslektaşlarınıza iletmek isterim.

Benimle iletişime geçmek için
pelin.ozgur@ahievran.edu.tr adresine e-posta gönderebilirler.


Çalışmalarınıza ek olarak, ‘Şiddetsiz İletişim’ konusunda da bilgiler verdiğiniz yayınlar da mevcut.
Bize bu konu hakkında bilgilendirebilir misiniz? Şiddetsiz iletişim en çok kimler arasında çok
görülüyor?

Şiddetsiz iletişim kurma ile anlatmak istediğimiz aslında sağlık çalışanlarının iletişimdeki rollerinin farkına varmalarını sağlayarak, etkili iletişimin temeli olan empati kurma ve etkin dinleme becerilerinin geliştirilmesine ve iletişimde anlık farkındalığı arttırarak kişisel çatışmalar yerine sorunun çözümüne odaklanma alışkanlığı kazandırmaya çalışmak. Etkili iletişim eğitimlerinde vurguladığım başlangıç noktası bireyin kendini ve iletişim biçimini iyi tanıması, desteklenmesi veya törpülenmesi gereken alanların farkında olmasıdır. Ancak bundan sonra iletişimin önündeki, kişiden kaynaklanan engeller ortadan kaldırılabilir ve sorunun çözümüne odaklanılabilir. Şiddeti körüklemeyen bir iletişim biçimini kullanabilen kişiler de, dolayısıyla, sorunun nereden kaynaklandığını görebilen ve güç savaşı başlatmak yerine sorunu ortadan kaldırmayı amaçlayan, karşısındaki bireyi ve sorunu anlamaya yönelik sorular sorabilen, tepkilerini kontrol etmede daha başarılı kişiler oluyor. Elbette ki iletişimde tüm bu beceriler öğrenilebilir ve geliştirilebilir. Yeter ki bireyler kendilerini tanıma ve iletişim becerileri edinme konusunda yeteri kadar hevesli, sabırlı ve meraklı olsunlar.


İlgilendiğiniz alanlara özgü diyetisyenlerin ve beslenme ile ilişkili sağlık profesyonellerinin katılabileceği organizasyonlar veya kitap önerilerini sizden alabilir miyiz?
Sağlık psikolojisinin Türkiye’deki gelişimiyle paralel olarak sağlık iletişimi alanının da oldukça yeni ve gelişmeye açık bir alan olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden, beslenme ile ilişkili sağlık profesyonelleri ile psikologlar arasında bilgi paylaşımını ve iş birliğini kolaylaştıracak organizasyonlara ülkemizde çok ihtiyaç var. Bu bağlamda Beslenme Enstitüsü her iki alandan uzmanları bir araya getiren bir organizasyon olarak değerli katkılar sunabilir.
Yemek yemenin neden beslenmeden ibaret olmadığını ve insan için nasıl bir psikolojik deneyim olarak yaşandığını anlatan, antropolog John S. Allen’in yazdığı çok keyifli bir kitap olan Obur Zihin – Yiyeceklerle İlişkimizin Evrimi kitabını tüm diyetisyenlere öneriyorum. Psikologlar ve beslenme alanında çalışan profesyoneller olarak antropoloji biliminden bu konuda öğreneceğimiz çok şey var. Bir diğer önerim de Prof.Dr. Jane Ogden’in Diyet Psikolojisi kitabı. Jane Ogden obezitenin bireysel tedavisinde uzmanlaşmış, bu konuda hem klinik hem akademik deneyime sahip bir sağlıkpsikoloğudur. Bu kitabında diyet yapma düşüncesinin bireyler için ne ifade ettiği, sağlıksız beslenme alışkanlıklarının temelindeki duygusal ve sosyal etkenler ve bu alışkanlıkların nasıl değiştirilebileceğiyle ilgili önemli bilgiler aktarır.